21 Aralık 2012 Cuma

Çizgi Roman Sözlüğü - Bazı yayın terimlerinin anlamları

Özellikle Comic türünde geçen bazı terimler okuyucuların kafasını karıştırır , ülkemizde devam eden bazı yayınları takip edenler yayın akışlarında bu terimlerle karşılaştığında bu neyin nesi , bu hikaye ile alakalımı yoksa farklımı diye kafasında soru işaretleri oluşur bu yüzden soru işaretlerini gidermek için bazı terimleri açıklamaya çalışacağım.

Volume: Bu özellikle yabancı yayınlarda geçen karmaşık bir kavram bu nedenle karşılaşıldığında kafa karıştırıyor. Diğer ÇR türlerinde farklı bir anlamda kullanılıyor ama Comic türünde belli bir yayının yayın süresini belirtmek için kullanılır. Örnek olarak Örümcek adamın 76-98 arasında yayınlanan 200 sayıya yakın Spectacular Spiderman yayını, daha sonra 2003-2005  arasında aynı isimle yayınlanan 1. sayıdan başlayan 20 sayılık seri . 78 de başlayan seriyi 2003'te başlayandan ayırt etmek için ilk yayın Spectacula Spiderman Volume 1 adını alır sonraki yayında sona erince Volume 2 adını alır . Önemli olan yayınlanan ÇR sayısı değildi , yayının kesintiye uğramasıdır . Bazen şirketler hiç yayını kesintiye uğratmadan sıfırlatıp 1. sayıdan başlatır bu durumda diğer seri önceki volume olmuş olur.


Crossover: Geniş bir anlamı olan bir terimdir, genelde bir kahramanın başka bir kahramanla ortak olarak maceraya atılması olarak tanımlanabilir. Bazen bir kahramanın yayınına başka bir kahraman konuk sanatçı gibi katılabilir (gerçi bunu artık crossover olarak saymıyorlar ) kapaktada bu sayıda bu kahraman konuk diye belirtilir. Genelde birkaç sayılık öyküler olur mesela Batman'in yayınına Superman bir olay için gelir sonra olayın devamı Superman'in yayınında sürer. Birde genelde farklı şirketlerin kahramanlarının birbiriyle karşılaştığı yayınlarda Crossover adını alır Superman vs Örümcek Adam gibi.

Storyarc: Bunlara hikaye dizisi yada hikaye zinciri demeyi tercih ediyorum . Bir kahramanın tüm yayınlarını etkileyen olay örgüsü. Örnek olarak Batman'in knightfall(Şövalyenin Düşüşü) hikayesini verebilirim, o dönem yayınlanan tüm Batman yayınlarında devam etmiş hatta Robin ve Catwoman gibi yayınlara bile dağılmıştır. Genelde olaylar sonlandıktan sonra Trade Paper Back (TPB) denilen olay dizisinin tüm sayılarının sıraya konulup tek kitap halinde basılması şeklinde basılırlar ve ülkemizde son yıllarda birçok öykü bu şekilde yayınlanır, özellikle okuyucular çizimlerin değişikliğini fark eder , farklı yayınlarda çizen farklı çizerler bunun nedenidir.


Prelude: Yaygın karşılaşılan kavramlardan biridir , önemli bir olay öncesi gelişen bazı olayları anlatır, bazen tek sayı olarak ayrı şekilde yayınlanabilirler. Bir kahramanın yayınlarını etkileyen hikaye dizisi için çıkarılabildiği gibi çizgiromanın geçtiği evreni etkileyen olaylar içinde çıkarılabilir. Her zaman olayların başını anlatmazlar bazen yaşanacak olaylara hazırlık görevide üstlenebilirler Road the Civil War gibi , ayrıca her hikaye dizisinin prelude'u olmak zorunda değildir her şey yayın akışında anlatılabilir.


Event: Bütün çizgiromanların geçtiği evreni etkileyen devasa olaylar. Genellikle DC ve Marvel'ın yaptığı bir çok kahramanına yer verdiği büyük crossoverlardır . Yaşanılan olaylar birçok kahramanın yayınını etkiler , ana olayların geçtiği hikayeler ayrı bir yayın olarak çıkar bazen olaylar diğer yayınlarada yayılır. Örnek olarak DC'den  Blackest Night (En karanlık gece ) Marvel'dan Civil War (İç Savaş) verilebilir. Son zamanlarda çok sık yapılmaya başlasada ben Event'ları önemli buluyorum eğer güzel şekilde planlanırsa daha önce pek bilmediğiniz kahramanlar ilginizi çekebilir ama kötü şekilde yapılırsa birçok kahramandan soğutabilir Civil War gibi ( Bu Civil War beni ciddi derecede sinir etmiş). 


Tie-in: Büyük Event'ların yayıldığı diğer yayınlar için kullanılır , yayını süren serilerin birkaç sayısıda olabilir sadece olay için hazırlanmış özel sayılarda olabilir , genelde olay sırasında arkaplanda geçen olayları anlatır . Olayların akışını daha iyi anlamaya yarar , sadece Eventlar için değil hikaye dizilerininde tie-in'i çıkabilir (gerçi onlar küçük çapta event sayılır). Örneğin Civil War süresince çıkan Örümcek adam yayınları bu büyük olayın tie-in'i olurlar.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Comic Türünde Esinlenme Örnekleri

Başarılı olan ve tutan şeylerin çok kısa sürede benzerleri ortaya çıkar , bu her alanda geçerli bir şey olduğu için çizgi romanlarda bundan payını alır. Adına çalıntı, taklit , esinlenme yada çakma ne derseniz deyin (ben esinlenmeyi seçtim biraz hafif olsun diye) bu yapımlarında çizgiromana hizmet ettiği aşikar , aslında bazıları esinlendiği karakterden bile daha fazla başarı elde etmiştir. Şimdi bu esinti ve esinilen bir kaç karaktere göz atalım, örnekler Comic türünde olucak, tabiki Fumettiler ve Mangalarda bu esinlenme olaylarından nasibini almıştır belki başka zaman onlardan da söz ederiz.

Esinlenilen - Superman


Evet biraz basit bir örnekle başlamış olduk aslında temele inersek bütün süper güçlü kahramanlar Çelik adamdan esinlenmiştir daha doğrusu süper kahramanlığı başlatan karakter o olmuştur , ilk süper kahraman olup olmadığı tartışılır bildiğim kadarıyla Mandrake'nin ilk süper kahraman olduğu kabul ediliyor olayın ilk kostümlü kahraman kısmında da Kızıl Maske (Phantom) var fakat yeni bir çağ açan Superman olmuştur sonrada açtığı kapının ardından bir çok karakter girmiştir ama bazıları biraz fazla benzemektedir.

Captain Marvel

Captain Marvel , Superman'in ardından çok kısa bir süre sonra Fawcett Comics tarafından çıkarılmıştır ve o dönemlerde en başarılı satış rakamlarına ulaşmış kahramandır , orjinalini bile geride bırakan bir başarı yakalaması kayda değerdir ama işin sonunda DC ve Fawcett arasında uzun yıllar sürecek bir hukuk savaşıda başlatmıştır. Bu yıllar süren amansız hukuk savaşına hiç girmeyelim ama  en sonunda Captain Marvel ve Marvel ailesi DC'nin bünyesine katılmıştır.

Supreme

 
Supreme adını pekte duymadığınızı tahmin ediyorum , Marvel'dan ayrılan çizerlerin kurduğu Image Comics kahramanı olan Supreme yeni kurulan Image evreninin  Superman'i gibidir , tek farkı çok sert ve acımasız bir versiyonudur , tabiki bu temelsizlik yüzünden Supreme kötü bir başarı grafiği çizmiştir tâki  gerçek efsane Alan Moore karaktere el atana kadar. Swamp Thing gibi sıkıcı karakterleri bir dokunuşuyla mükemmel hâle getiren büyük usta Supreme'i alıp temellerini değiştirerek klasik Superman öykülerine göz kırparak yeni bir biçime sokar böylece çizgiroman tarihinin en başarılı değişimlerinden birine imza atmış olur. Ek bir bilgi olarak ustanın daha önce benzer bir değişimi bir başka Superman benzeri bir karakter olan Miracleman (Marvelman)' e yaptığınıda ekleyim fakat Miracleman olayı  Captain Marvel olayı ile bağlantılı olduğu ve uzun bir açıklaması olduğundan Miracleman'i örnekler içine almadım.

Sentry


Aynı şirketten çıkan kahramanlar zaman zaman birbirlerinin hikayelerine konuk olurlar tabiki düşmanlarıda , böylece bir hayali evren yaratmış olurlar . Marvel birçok başarılı karakter yaratmış olsada hep bunların içinde en güçlüsü hangisi  tartışması süre gelmiştir , uzun süre parmaklar (Çoğu kişinin hemfikir olduğu şekilde) en güçlü olarak Hulk'u göstermiştir fakat karakterin dengesiz mizacı ve şekli itibariyle pekte Superman ile karşılaştırılamayacağıda apaçık ortadadır . Sentry sayesinde Marvel en  sonunda gerektiğinde olaylara el koyacak şekil olarakta uygun bir karaktere kavuşur. Sentry aslında her evrenin bir Superman'e ihtiyacı olduğunun canlı kanıtıdır .

Omniman


Son  Superman esintisi olarak daha yeni okumaya başladığım Invincible serisinden Omniman'i ekleyim . İmage Comic'ten çıkan Invincible serisinde Omniman serinin baş kahramanı Invincible karakterinin babasıdır aynı zamanda kötü adamlardan biridir. Kötü olan bir Superman fikri gerçektende ilginç bakalım seride daha neler görücem. Bu yönde ve daha başka şekilde birçok okumadığım Superman esintisi karakter var ama  şimdilik bu kadarı yeterli.

 Esinlenilen- Darkseid


 Marvel'dan DC'ye geçiş yapan Jack Kirby yarattığı New Gods serisi çokta başarılı olamasada yarattığı karakterler DC evreninin en önemli figürleri arasında yer alır , bunların içindeki en önemli karakterde şüphesiz Darkseid'dir. Elleri arkasında kavuşturmuş şekilde dolaşan her yerinden kötülük akan bu karakter , kalıplı yapısı ve doymak bilmez ihtirasıyla Comic dünyasında despot karakterlerin kalıbını oluşturmuştur.

Thanos


Marvel evreninin önemli kötülerinden biri olan Thanos adını yunan mitolojisindeki ölüm tanrısı Thanatos'tan türetilerek almıştır. Türetildiği ad gibi ölüm kusan Thanos'un Darkseid'e  olan benzerliği su götürmez bir gerçektir , yaratıcısı Jim Starling bile bu esinlenmeyi kabul ediyor ama Thanos'un yaratılışının ardında ilginç bir öykü var şimdi bu konuda verdiği ropörtajın çevirisini yazıyorum:
"Thanos'u yaratmamın arkasında sıradışı bir öykü var. Kirby New Gods yaratmıştı , bana göre olağan üstü derecede iyiydi , o sıralar aklıma ondan esinlenerek fikirler geldi. Thanos'un Darkseid'den esinlendiğini düşünebilirsiniz ama olay bu şekilde gelişmedi. İlk Thanos çizimlerim eğer birine benziyorsa bu Metron'du. Burada araya girip Metron'un resminide hemen göstereyim : 


Kafamda bütün değişik tanrılar ve kalıplar oluşmuştu ki daha sonra bu fikirler Thanos ve Titanları oluşturdu, sonra Roy [Thomas] çizimlerimdeki Metron gibi koltuğunda oturan  karakterime bakıp ,
Salla bu karakteri eğer New Gods'tan birini çalacaksan en azından Darkseid'i taklit et gerçektende sağlam olan kişiyi "
Gerçektende mantıklı bir tavsiye olmuş :) . Kaynak

Apocalypse 


Durun Thanos Marvel'in Darkseid'den uyarladığı tek karakter değil ,  Apocalypse şekil olarakta Darkseid'e çok benzer, hatta bilinirlikte hem Thanos hemde Darkseid'den  daha öndedir bu yüzden diğerlerine Apocalypse taklitleri der çoğu kimse, aslında Darkseid'den çok daha sonra yaratıldığını bilmezler . Görüntü benzerliğinin yanında adı bile Darkseid'in demir pençeyle yönettiği gezegeni Apokolips ile benzerlik taşır.

Esinlenilen-Doom Patrol


Tekerlekli sandalyeye bağlı ileri zekaya sahip Chief'in süper güçlere sahip dışlanmış ucubeleri toplayıp insanların iyiliğine çalışması için kurduğu takım Doom Patrol . Özellikle farklı olduğu için dışlananlar teması ana konuya hakimdir.

X-Men


Evet Marvel'ın en populer yayınlarından biri olan X-men şaşırtıcı bir şekilde Doom Patrol ile benzerlikler taşır , Doom Patrolden çok kısa süre sonra ortaya çıkan X-men merkezinde super güçlere sahip farklı olduğu için dışlanmış gençleri oturtmuştur (en azından başlarda) , önceleri genç kahramanları merkez aldığı için aslında daha çok Teen Titans ile benzeştirilir fakat esas benzerlikler Doom Patrol ile arasındadır ; farklı olduğu için toplumdan dışlanma , iki takımın birbirine çok benzeyen kişiler tarafından kurulması ve buna dikkat en büyük düşmanları arasındaki benzerlik , Doom Patrol'ün en büyük düşmanı Brotherhood of Evil'dir , X-men'in en büyük  düşmanı ise (eski öyküleri baz alalım) Magneton'un kurduğu Brotherhood of Mutants'dır.  Hatta iki yayının kaderleri bile benzerlikler gösterir Doom Patrol 1968 yılında bütün kahramanlarının kendini feda ettiği bir hikaye ile  yayını sona erer, X-men'de 1969 yılında düşük satışlardan yayını durdurulur fakat 1975 yılında Len Wein ve Dave Cockrum önderliğinde ekibin Cyclops dışındaki üyeleri değiştirilip Giant Size X-men adıyla yeniden yayınlanmaya başlar , bu sefer yetişkinlere dayalı daha ayakları sağlam bir yol izlediği için başarıyı yakalar . Malesef Doom Patrol yeniden dönme çabalarına rağmen aynı başarıyı gösteremez çoğu zaman yayın hayatı kısa süren serilerle dönem dönem ortaya çıkar , fakat asla bir X-men kadar bilinirliğe sahip değildir.
Son bir Esinlenme ilişkisine daha bakalım.

Esinlenilen- Deathstroke

Deathstroke the Terminator , adı gibi tam bir yok edici olan  Slade Wilson , Marv Wolfman ve George Perez tarafından yaratılan muhteşem New Teen Titans serisinde en önemli kötü adam olarak rol alır. Muhteşem bir taktikçi , her türlü silahı kullanmakta usta ve muhteşem çevikliğiyle DC evreninin en ölümcül katili olan Deathstroke değeri biraz geç anlaşılmış bir karakterdir tâki taklidi çıkana kadar :) .

Deadpool

Marvel'ın son zamanlardaki en populer kahramanlarından biri olan Deadpool , bu popularitesini özellikle populer kültür göndermeleri ve eğlenceli tonuna borçludur. Aslında Deadpool için esinti yada taklit demek yerine parodi demek daha doğrudur ki yaratılış öyküsü bile bunu gösterir.  
Bir Teen Titans fanı olan Rob Liefeld New Mutans serisi için yarattığı yeni süper çevik katil karakterin kostümünün çizimlerini  Fabian Nicieza'ya gösterir, karakteri gören Nicieza  Liefeld'e bu basbaya Teen Titans'tan Deadstroke  cavabını verir , sonrada karaktere Deadpool adını verip gerçek kimliğinide Deathstroke'un kimliği Slade Wilson'a atıfta bulunarak Wade Wilson koyar. Böyle bir parodi olarak başlayan Daedpool kısa sürede birçok karakterin yayınına konuk olarak iyice popülerleşir , bunu görünce DC'de kendi karakterine hak ettiği ilgiyi vermeye başlar , şimdilerde Deathstroke'u yeni gören kişiler haliyle Deadpool taklidi diyorlar halbuki işin aslı o şekilde değil :) .

Evet bu şekilde birkaç esinlenme örneği görmüş olduk özellikle esinti karakterlerin muhteşem başarısı takdire değer , ileride başka esinlenen-esinti ilişkilerinden bahsederiz ama birşey var ki çizgiromanlarda yeni karakterler yaratıldıkça bu ilişki devam edicek.

Son Not: Yazıda daha çok Marvel tarafının esinlenen kesim olduğunu gösteren örnekler sundum ama Marvel'ı hırsızmış gibi göstermek istemiyorum elbetteki Marvel'dan esinlenilen karakterlerde vardır ama ben pek bilmiyorum , eskiden Marvel'a kıl oluyordum bu bir gerçek ama artık o kadarda keskin bir anti-marvelcı değilim onlarında elinden iyi işler  çıkabiliyormuş :) , ayrıca bir karakteri kullanmasını bilmek önemli birşeydir bana göre sen yaratırsın ama adam taklidini daha iyi kullanır bu durumda kullanmayı bileni alkışlamak gerekir.

25 Eylül 2012 Salı

Red Son


 Karşınızda Anne Rusyanın kızıl evladı Superman , kriptonun son evladı eğer Amerika yerine Sovyet Rusyada bir çiftliğe düşseydi ne olurdu sorusunun cevabını bu hayali öyküde görüyoruz. Elseword yayını olarak çıkan bu öykü 2003 yılında  Mark Millar  tarafından yazılıp Dave Johnson ve Kilian Plunkett tarafından çizildi. Öncelikle bilmeyenler için Elseworld yayınları DC kahramanlarının normal akışları dışında tamamen farklı şekilde hayal edildikleri öykülerdir , bu üç bölümlük öyküde aynı şekilde hareket eder.
Hikayeye gelirsek birinci bölümde ikinci dünya savaşı sonrasında gelişen soğuk savaş ortamında , Sovyet Rusyadan gelen bir haber bütün dünyada şok etkisi yaratmıştır , uzaydan gelen bir kapsül  Rusyada bir ailenin çiftliğine düşmüştür , kapsül içindeki çocuk bir insan gibi yıllarca yaşadıktan sonra güçlerini rejim için kullanmaya karar vermiştir , rejimin lideri bütün rakiplerine gözdağı vermek amacıyla kızıl evladını dünyaya açıklar (Bu lider Stalinden başkası değildir). Böyle bir caydırıcı güç gören Amerika anında en parlak bilim adamı Lex Luthor'u tehdidi ortadan kaldırması için büyük yetkilerle göreve getirmiştir, böylece amansız mücade başlar.
Amerikanın bütün şüphelerine rağmen Superman gerçektende bir tehditmidir  ? özellikle Luthor'un nişanlısı gazeteci Lois Lane Metropolis şehrine düşen bir sovyet uydusunun Superman tarafından durdurulmasıyla bunları sorgulamaya başlar.
Anne Rusyada ise rejim sorunları başlamıştır Stalin'in bozulan sağlığı rejimin devamı için tehdit oluşturmaktadır , bu yüzden Stalin rejimin devamı için yerine Superman'in geçmesini istiyordur ve Amazonların yaşadığı Paradise adasıyla ittifaka girip amazon prensesi Dianayı Superman'e eş yapmak istiyordur , Stalin'in gayrimeşru oğlu Pyotr ise asla liderliğe gelemeyeceğini biliyordur bu yüzden içten içe Superman'e karşı kin duyuyordur , bir flashback'te Pyotr'ın rejime muhalif bir aileyi oğullarının gözü önünde katlettiğini görüyoruz . 
Bu arada Lex Luthor boş durmamamıştır bir klon yaratmış ve nükleer başlıklı füzeyle birlikte saldırı hazırlamıştır . İngiltere üzerinde karşılaşan iki süper güç kavgaya tutuşur , şehrin göbeğine düşen ikili halk tarafından ilginç bir tepki görürler halk klonu yuhalarken Superman'in tarafını tutar , bu arada kavgadan dolayı füze kontrolden çıkar , klon ingiliz halkının tepkisini görünce Superman'i dondurucu nefesiyle durdurup "ben Bizarro tanıştığımıza memnun oldum " deyip füzeyi yörünge dışına çıkarıp kendisinide feda ederek etkisiz hale getirir. İlk bölüm Stalin'in beklenen ölümü gerçekleşince Superman ütopyayı gerçekleştirmek için liderliğe geçmeyi kabul edip  yeni bir çağ başlamasıyla sona erer.

İkinci bölüm Luthor'un dünya dışı bir varlıkla Brainiac ile işbirliği yapıp Superman'e saldırı düzenlemesiyle başlar fakat bu çabada hüsranla sonuçlanır ve Superman Braniac'ı yenip kendi işleri için kullandığı bir bilgisayara dönüştürür. Daha sonra Superman'in artık sosyalist  rejimi sağlam temellere oturttuğunu ve Luthor'un birçok çabasını boşa çıkarttığını görüyoruz fakat rejim içinde herkez kendisine tamamen bağlı değildir özellikle kendine Batman adı veren kostümlü bir anarşist yarattığı sorunlarla rejime karşı büyük bir savaş açmıştır.
Diğer yandan Superman amazon prensesi Diana ile kurduğu ittifak ile süper güçlerini insanlık adına kullanıp diğer birçok ülkenin beğenisini kazanmıştır tabiki Amerika dışında. Luthor ise kaleye içten bir darbe vurması gerektiğini anlar bu yüzden Pyotr ve Batman ile işbirliği yapar . Batman ilk bölümde Pyotr'ın katlettiği ailenin çocuğundan başkası değildir , Pyotr'a duyduğu nefrete rağmen Superman'in daha büyük bir tehdit olduğuna karar verip bu ittifakı kabul eder. Wonder Woman'ın yem olarak kullanıldığı bu tuzakta Batman Luthor'un tasarladığı bir cihazı kullanarak Superman'i güçlerini etkisiz hâle getiren bir alana sokar.
İşler tamamen Superman'in alehine giderken Wonder Woman büyük bir fedakarlık yapıp kendisini ağır bir şekilde sakatlamak pahasına cihazı yok eder , Batman yenileceğini anlayınca Suprman'in beynini yıkadığı insanlara dönümektense ölmeyi seçip intihar eder ama ölmeden önce kendisine Pyotr'ın yardımcı olduğunu söyleyip intikamını alır , böylece Pyotr beyini yıkanıp hayatı boyunca ağır yaralanan Wonder Woman'a bakmak zorunda kalır.

Son bölümde ise aradan tekrar uzun bir zaman atlaması geçmiştir Superman'in otoriterliği artık  Amerika dışında bütün dünyaya yayılmıştır  , Bütün dünyayı Bainiac ile kurduğu bir ağ sayesinde büyük abi gibi izleyen Superman sayesinde kimse sorun çıkaramamaktadır ve bütün savaşlar sona ermiştir fakat bu aşırı otoriterlik artık tepki yaratmaya başlamıştır en başta Wonder Women ve amozonlar eski ittifakı bozmuşlardır. Amerikada ise direnişin sembolü Lex Luthor başkan olmuştur ve son saldırı planını harekete geçirmiştir. Green Lantern adlı özel bir silah geliştiren Luthor albay Hal Jordan komutasında eğitimli askerlerden bu silahı kullanan bir birlik oluşturur , yeni saldırı başlar bunun üzerine Superman emrindeki Brainiac ile birlikte karşı saldırıya geçer.
Yeşil Fener birliği Superman'i zorlasada başarılı olamaz daha sonra amazonlarda Superman'i durdurmaya çalışırlar fakat onlarda başarılı olamaz , Superman ve Brainiac beyaz sarayın kapısına dayandıklarında Amerika bütün kozlarını oynamış ama etkili olamamışlardır , Superman'in karşısına ise son olarak first lady Lois Lane Luthor çıkar ve ona Lex'in yazdığı bir notu verir. Notu okuyan Superman bir anda dizleri üstüne çöker ve Brainiac'a durmasını emreder birkaç cümle bütün azmini yıkmaya yeter.

Notta yazansa şudur: "Neden bütün dünyayı bir şişeye koymuyorsun Superman ?".
Notu okuyunca yaratmaya çalıştığı ütopyanın aslında insanları sadece daha fazla zincirlediğini anlayan Superman en sonunda durur fakat Brainiac'ın durmaya niyeti yoktur . Luthor'un Brainiac'ı içeriden vurması sayesinde Superman kendisinide feda ederek Brainiac'ı atmosferin dışına çıkarır ve birlikte yok olurlar. Superman'in yok olmasıyla hükümranlığıda sona erer ve Luthorism adında  yeni bir akım doğar. Hikayenin sonlarında ise Superman'in patlamada yok olmadığını görüyoruz daha sonrası ise ileri zaman atlamaları göstererek kafalarda çok farklı soru işaretleri bırakarak sona erer.

Amerikanın sembol kahramanına böyle farklı bir açıdan bakmak gerçektenden ilginç bir deneyim , Millar'ın kendi ağzından hikayeyi nasıl oluşturduğunu aktarıyorum:
"Red Son , altı yaşında okuduğum Superman #300 sayısında kafamda oluşan düşüncelere göre oluştu. Superman #300 hayali bir öyküydü eğer Superman'in roketi Amerika ve Rusya arasındaki tarafsız uluslar arası sulara düşseydi rokete ulaşma yarışı üzerineydi. Soğuk savaşın gölgesinde büyüyen bir çocuk olarak Rusların bebeğe önce ulaşması fikri bana ilginç gelmişti."
Daha sonra Millar bu fikri geliştirerek roketi Sovyet topraklarına indirerek rejimin savunucusu haline getirmiş ve diğer DC karakterlerinide kullanarak bu güzel hikayeye imza atmış oldu.
Hikayeye söyleyecek bir lafım yok mükemmel kurgulanmış ilk bölümdeki Bizarro Superman karşılaşması , Bizarronun şimdiye kadarki en sempatik görünüşü (Bizarroyu herzaman sempatik bulmuşumdur) kendini feda ederkenki söylediği birkaç kelime bile unutulmaz bir şekilde kalplere dokunuyor, ikinci bölümdeki anarşist Batman ile savaş (Batman her zamanki gibi karizmasıyla parlıyor) ve son bölümde Superman'in notu okuyup ağlaması unutulmaz süper anlar. Tabi böyle bir hikayenin soğuk savaş döneminde yazılması pekte beklenemez , aslında sosyalizmi ne tamamen övüyor nede tamamen yeriyor fakat Stalin gibi figürleri kullanmak gerçektende cesaret işi. Birde artwork kısımına gelirsek gerçektende çok parlak işler görüyoruz.
Özellikle Superman'in ve Wonder Woman'ın kızıl üniformaları ve anarşist Batman'in kostümü harika , Bizarronun farklı şeklide hoşuma gitti hep bu şekilde görmeyi isterdim ama o zamanda sempatiklikten pek kötü gibide durmazdı :) .  Nedense Brainiac ve Yeşil Fener birliğinin tasarımlarına pekte uğraş verilmemiş onlarada biraz farklı bir görüntüde olsaydı daha güzel olurdu , şöyle kızıl tonlarının hakim olduğu bir Brainiac ve daha fazla Amerikan sembolleriyle bezenmiş bir yeşil fener kostümü daha iyi olablirdi.

Hikaye ana temasıyla ve farklı fikirleriyle okunmayı hak ediyor ayrıca okunuşuda oldukça rahat , kesinlikle en iyi Superman öyküleri listesine girecek kadar iyi bu yüzden herkeze tavsiye ederim.Son olarak çizgiromandaki o muhteşem empire resminide paylaşıyorum.





2 Eylül 2012 Pazar

Korsan Rotası 00

Mangalar , zamanın efendisi diğer türlerin yarısına bile erişemediği satış rekortmeni uzak doğu harikaları. Daha sonraki bir  yazımda neden mangaların diğer çizgiroman türlerini ezip geçtini kendi gözlemlerimle yaptığım analizleri anlatmayı düşünüyorum.

Online manga okunulan sitelere bakarsanız en çok okunulan üç manga gözünüze çarpar bunlar One Piece , Naruto ve Bleach'tir.  Bu 400 sayıyı geçen seriler üç büyükler olarak adlandırıır populerliklerini büyük ölçüde televizyonda yayınlanan Anime uyarlamalarına borçlu oldukları inkar edilememez. Naruto'yu hiç okumadım , Bleach'e ise daha yeni başladım sayılır , One piece ise  bu üçü arasında düzenli takip ettiğim seri hatta tekrar tekrar eski bölümlerinide okuduğum için konusuna hakim sayılırım. One piece'i takip etmeyi seçmemdeki en büyük neden tabiki animesi, zamanında star televizyonunda yayınlandığını görmüştüm sadece birkaç bölümü seriyi sevmeme yetmişti sonra uydudan almanca bölümlerini izlemiştim işte o zaman seriye bağlanmıştım sonra tekrar starda yayınlandığını gördüm ama ilginç bir şekilde kanal  bu anime yüzünden ceza yemişti , nedeni bir karakterin içtiği sigara mı , yoksa bir kötü karakterin kadın karakterlerden birine sürtük demesi mi bunu bilemeyeceğim ama yazık olduğunu belirtmeliyim artık tv'ye kolay kolay geleceğini sanmıyorum , neyse aslında mangasına başlamam biraz farklı gelişti internete bağlanmaya başladığım dönemde deli gibi surf yapıyordum online animeleri bulmam çokta zor olmadı oturupta on ,onbeş bölümü reklamsız izlemek süper oldu sonra kotayı görünce neye uğradığımı şaşırdım . Kotalı olunca bu işlerin böyle olamayacağını anladım sonra tesadüfen manganın online okunduğu bir yer keşif ettim. Fark ettiğim ilk şey manganın animeden biraz daha farklı yönde ilerlediği birde anime ve manga arasında aranın açılması için yapılan ana hikayeden bağımsız  kötü filer bölümlerinin olmamasıydı (filer kavramını böyle öğrenmiş oldum) . Ayrıca bu şekilde okumanın kotayı daha az etkilediğini gördüm. İlk başta bir yüz sayı okumuşumdur çünkü kesintisiz aksiyon olduğu için kolay kolay elden bırakılmıyordu filer olmadığı içinde insan sıkılıp ara da veremiyordu.
Böylece önce One Piece ile başlayıp Manga dünyasına adım atmış oldum.

Mangaya başlayışımdan bahsedişim biraz uzun oldu bu yüzden bu bölüm sıfır olsun bende bu yazıda One piece'i oluşturan taslaklardan bahsedeyim. One Piece'in yaratıcısı Eiichiro Oda bu işe oldukça genç yaşlarda başlamış, One Piece'i yaratmasında ona en fazla ilham veren şey ise Vicky the Viking adlı anime olmuş . Türk televizyonlarında Vikingler adıyla yayınlanan bu dizinin japonlar anime stüdyolarında yapıldığını bende yeni öğrendim. Ayrıca en ünlü Manga artistlerinden biri olan Akira Toriyama'nın yarattığı  Dragon Ball ve Dr.Slump büyük ölçüde Oda'ya esin kaynağı olmuştur. One Piece serisi düzenli olarak başlamadan önce Oda Romance Dawn adlarıyla iki farklı taslak yapmıştır.
İlk taslakta korsan olmak isteyen serinin baş karakteri Luffy'nin bir kayıkla açık denizde dolanırken küçük bir köye doğru yaklaştığını görürüz , köy ise tam o sırada Crescent Moon Gyari adlı bir korsanın kuşatması altındadır. Köylüler korkuyla Gyarinin saldırısını beklerken Luffy tek başına Gyarinin gemisine girip korsanları etkisiz hale getirmiştir. Luffy karnını doyurmak için köye girdiğinde herkez onu Gyari zanneder , girdiği lokantada ise korsanlara karşı direnilmesini isteyen tek kişi olan genç Shiriku tarafından karşılanır.
Shiriku büyük ölçüde daha sonra  seride yer alacak olan baş kadın karakterlerden Nami'nin taslaklarından biridir. Shiriku'ya gerçekleri anlatan Luffy ona nasıl bir korsan olduğunu açıklar. Onun dünyasında iki tür koran vardır bir tanesi yağmacı ve hırsız tür diğeri ise maceracı ve zayıflara zarar vermeyen tür, bu  esinlendiği vikingler animesini hatırlatıyor Viki ve Babasının olduğu iyi maceracıtürdeki vikingler ve baş düşmanları olan Sven türündeki Vikingler. Luffy ayrıca nasıl korsan olayı seçtiğinide anlatıyor , çocukken köylerine sürekli ziyarette bulunan hayran olduğu iyi türdeki korsan Shanks'in nasıl hayatını değiştirdiğinden bahsediyor. Shanks'in elinde bulunan yiyen kişiye olağan üstü güç veren fakat hayatı boyunca suya girdiğinde güçlerini ve yüzme yeteneğini alan gizemli şeytanın meyvesini Luffy'nin yemesi ve daha sonra bir kaza sonucu  denizde dev bir köpekbalığına yem olmaktan Shanks'in bir kolunu feda edip kurtulması anlatılıyor.
Bu hikaye biraz daha farklı bir şekilde ana serinin ilk sayısına uyarlanmıştır bu sahnedeki tek fark Shanks'in kolunu kopartan yaratık değiştirilip köpekbalığı yerine deniz canavarı yapılmıştır. Shanks köyden ayrılacağı sırada Luffy son kez ona mürettebata katılmak istediğini söyler ama Shanks tarafından reddedilir bunun üzerine Luffy bir gün kendi mürettabatını kurup iyi bir  korsan olmaya yemin eder , bunu duyan Shanks en değer verdiği hazinesi olan hasır şapkasını Luffy'e emanet eder.
Hikayenin sonrasında Luffy yanlışlıkla köylüler tarafından yakalanıp Crescent Moon Gyari'ye teslim edilir , Gyari köyü yağmalayıp kaçar ama Shiriku sayesinde kurtulan Luffy şeytanın meyvesi sayesinde kazandığı güçlerle (bir plastik adama dönmüştür bütün uzuvlarını uzatabilir , kurşunlar işlemez ve fiziksel darbelere karşı dayanıklıdır) Gyariyi yener tüm malları köylülere iade edip kendi mürettebatını kurma yolculuğuna devam eder.

İlk tasla bu şekildedir ve büyük ölçüde esas seri bunun üzerine oturtulmuştur fakat bundan başka seriye büyük parçalar eklemiş bir başka taslak daha vardır. Bu taslak Eiichiro Oda'nın kısa hikayelerden oluşan ödüllü Wanted adlı eserinde geçer.
Bu hikayenin adıda Romence Dawn'dır aynı şekilde ana yayının ilk sayısıda aynı adı almıştır.Önceki hikayedeki gibi kayığı ile dolaşıp mürettebat arayan Luffy devasa bir yaralı kuşun kayığına zorunlu imiş yapmasıyla şaşkına uğrar , tam bu sırada büyük bir gemi kayığa yaklaşıp Luffy'i gemiye davet eder.Luffy geminin içinde kuşun sahibi Anne adlı kızın tutsak olduğunu ve kuşun kaçarken yaralandığını ayrıca geminin kötü korsanlara ait olduğunu öğrenir.
Nami'nin önceki taslaktaki Shiriku karakterinden esinlendiğini söylemiştim fakat Anne karakteride büyük ölçüde Nami'ye benzemektedir yani Nami'nin bu iki karakterin kombinasyonundan oluştuğunu söyleyebilirim. Birlikte hapsedilen Anne ve Luffy tıpkı önceki hikayedeki Luffy ve Shiriku gibi başlarından geçenleri konuşurlar , Luffy yeniden kötü ve iyi türdeki korsanlardan bahseder fakat bu sefer ilham aldığı kişi Shank değil iyi türde korsan olan büyükbabasıdır.
Bu gerçektende ilginç bir ayrıntı çünkü Luffy'nin büyükbabası ana serinin ilerleyen bölümlerinde karşımıza çıkacaktır ve ilginç şekilde bir korsan değil One piece evreninin suçluları yakalayan deniz kuvvetleri Marine'nin bir koramirali olarak görürüz . Luffy bu hikayede de tuhaf bir şekilde şeytanın meyvesini yer ve gücünü kullanıp tüm korsanları yenip Anne'i ve kuşu kurtarır. Hikayenin sonunda büyükbabanın Luffy'e hasır şapkasını verip hazine kavramını anlatmasıyla son bulur.





Bu iki hikaye One Piece'in oluşmasını sağlayan taslaklardır ayrıca Wanted'da kısa bir Samuray öyküsü vardır oldukça güzel olan bu samuray öyküsündeki  karakter One Piece'in başkarakterlerinden Zorro'nun taslağını oluşturmuştur.
Bir ejderhayı kesen bu korkusuz samuray çok sonra One Piece'in önemli bir hikaye dizisinde Zombi olarak görünecektir.













24 Ağustos 2012 Cuma

Efsane Köşesi 01 - Batman:The Dark Knight Returns

Comic türlerini kendi kafamda ikiye ayırırım , ilki normal öyküler bunlar klasik comic özelliklerinde olan devamlı serilerin sayıları yada aynı özellikleri taşıyan oneshot ve limited seriler olarak çıkan comicler ikinci kategori ise yüksek seviye öyküler, bunlar alışılmışın dışında roman havası veren daha güçlü bir dile sahip comicler oluyor ,bu üst seviye öyküler genelde limited seri ve oneshot olarak çıkar , birde bazı öyküler vardır ki bu üst seviye öykülerin içinden çıkar işte bunlar unutulmaz hikayelerdir , okuduğunuz zaman bir an için ciddi anlamda gerçek dünyadan koparsınız , hikayenin gerçektende içinde yer alırsınız , sonuna geldiğinizde ise okumaktan ötürü müthiş bir tatmin duygusuna kapılırsınız işte bu tür öykülere ben efsane öykü adını veriyorum . Başlangıç olarak  klasik kahramanlar üzerine yazılmış en iyi öykü kabul edilen the dark knight returns yani kara şövalyenin dönüşünü seçiyorum.

Frank Miller tarafından 86 yılında yaratılan bu seri hem comic dünyasında  hemde Batman'in iç dünyasında büyük bir önem taşır . 70'lerin sonlarında Batman'in tekrar köklerine dönüp ciddi bir hal alışından sonra kişiliğinin ve karanlık dünyasının tamamlanmasından büyük rol oynar , hatta birçok kişi kara şövalyenin dönüşünden sonra Batman'in ciddi bir tonda ve  karanlık bir atmosferde olduğuna inanır.

İncelemeye öncelikle artwork ile başlayalım:

Kendi adıma çizimleri beğendiğimi söylemeliyim karakter detaylarını ve atmosferi iyi yansıtıyor hikaye daha çok kişiler üzerine olduğu için dış mekanlar biraz daha az yer alıyor buna rağmen gotham şehrinin kendine has karanlık atmosferini hissedebiliyorsunuz . Kara şövalyenin dönüşünde eleştirilen konulardan birisi çok fazla yazının olması insanların daha çok yazıya boğulduğu söyleniyor, buna bir örnek veriyorum :
Buna pekte katıldığımı söyleyemem hikayenin anlatımında bunların büyük önemi var , bence olması gerektiği gibi işliyor ve hikaye takibini zorlayan bir etken değil ayrıca bu sayede daha çok yetişkinlere hitap eden bir görüntüde sağlamış oluyor.

İşin can alıcı kısmı hikayeye gelelim , elimden geldiğince genel hatlarından bahsedip fazla spoiler (bu kelimeye uygun bir türkçe kelime bulmak lazım) vermemeye çalışacağım.

Hikayemiz Batman'in ikinci Robin Jason'nun ölümünden sonra emekliliğe ayrıldığı alternatif bir gelecekte geçer , aslında bu alternatif gelecek soğuk savaşın devam ettiği 80'li yılar atmosferinde bir gelecektir bir ayrıntıyıda eklemeden geçmeyim bu hikaye A Death in Family'den önce yazılmıştır yani Jason'un nasıl öldüğü meçhuldür , hikayede vigilantism yani kanun güçleri dışında suçla savaşa iyi gözle bakılmadığı için diğer birçok kahraman faliyetlerine son vermiştir sadece devlet yönetimindeki Superman hâla aktif rol oynamaktadır ( watchmen dünyasına ne kadarda benziyor ama bu daha önce yazıldı) . Görevi yıllar önce bırakmış olan Bruce kendi iç dünyasındaki şeytanlarla uğraşırken yıllarca koruduğu şehri Gotham ise suça teslim olmuş görünümdedir özellikle mutantlar adlı çete şehri kasıp kavurmaktadır. Eski yaşamını unutmayan Bruce kendisi gibi iç dünyasındaki şeytanlarla uğraşan eski dostu ve düşmanı Two Face Harvey Dent'in estetik operasyonu için sponsor olur. Dent'in yüzünün düzelmiş hali:
Düzelişinden kısa bir süre sonra Dent'in ortadan kaybolması ve Two Face'in işlediği tarzda suçların ortaya çıkması kabuslarla boğuşan Bruce için son nokta olur ve tekrar kostümü giymeye karar verir.
Batman'in  dönüşü şehirde büyük bir yankı uyandırır , yıllarca katotonik halde olan Joker televizyonda Batman'in dönüşü haberlerini izleyince tekrar kendine gelir. İlk bölüm Batman'in Two Face olduğunu iddia eden kişinin son hedefinin neresi olduğunu çözmesi ve önlemesiyle biter , maskenin altında ise süpriz bir gerçek yatıyordur.

İkinci bölüm ise ilk bölümde Batman tarafından kurtarılan bir genç kızın Robin kostümüne büründüğünü görürüz

 kostümü giyip sokaklarda devriyeye başlayan Carrie Kelley şans eseri Mutant çetesinin merkezini bulur fakat tam o sırada  Batman çeteyi dağıtmak için merkeze baskın düzenlemiştir, Mutantların kas yığını acımasız lideri Batmobilinde güvende oturan Batman'e meydan okur aradaki yaş ve güç farkını bilen Batman buna rağmen dışarı çıkıp Mutant lideriyle yumruk  yumruğa kavgaya girişir. Sonuçsa büyük bir hüsrandır Mutant lideri büyük bir üstünlük kurmuşken Batman'in aklına sürekli bu zor durumlarda yardımına gelen eski yardımcısı Robin takılmıştır , durumu iyice umutsuzken Robin kılığına girmiş Kelley Batman'in yardımına gelir bu arada Mutant liderinin Batman'in işini bitirirken levyeyi seçmesi ilginç bir ayrıntıdır , daha sonra A death in family hikayesinde Jason'un ölümü aklıma geliyorda herhalde levye Batman ailesine karşı etkili bir silah :D .

  Kelley sayesinde kurtulan Bruce yaralı bir şekilde onuda yanına alıp mağaraya geri döner , yeniden başlattığı savaşta bir yardımcıya ihtiyacı olduğunu kabul eden Bruce Kelley'i yeni Robin olarak kabul etmiştir. Bu arada yakalanan Mutant lideri hapiste bile olsa güçlü duruşuyla hâla büyük bir sorun yaratmaya devam etmektedir , onun yenmenin tek yolu destekçilerinin gözü önünde tamamen utanç verici bir mağlubiyete uğratıp çetesi üzerindeki etkiyi yok etmektir. Bunun için Batman eski dostu Gordon'dan son bir iyilik ister, Mutant Liderini hapisten kaçırıp bütün çetenin gözü önünde ikinci raund'u başlatır.
Dövüşün nasıl biteceğini tahmin edebilirsiniz fakat kesinlikle okunmaya değer bir mücadeledir, ikinci bölüm Komiser Gordon'un görevini kötüye kullandığı için bırakmasıyla son bulur.

Üçüncü bölümde mutant çetesi dağılmıştır bunun yerine artık kendilerine batman'in çocukları adını veren suçluların cezasını veren küçük guruplar ortaya çıkmıştır , Batman ve Robin ise başarılı işlerine devam etmektedir ama yeni atanan komiser vigilante fikrine karşıdır bu yüzden  Batman'i yakalamak için sürek avı başlatılmıştır.

  Bu arada iki bölümdür perde arkasında olan Joker sonunda rehabilite olduğu numarasıyla sahneye çıkmıştır , vigilante fikrine karşı olanlar onun rehabilite olduğunu kanıtlama yarışına girip bir talkshow'a çıkartırlar , Batman'in o sırada polis takibinden kurtulmaya çalıştığı bir anda yayınlanan bu talkshow tam bir faciaya dönüşür. Bu sırada arkaplanda soğuk savaş iyice ısınmaya başlamıştır , Superman en büyük caydırıcı güç olarak ortaya çıkan bazı tehditleri önlemekle meşguldür. Başıboş kalan Joker en büyük düşmanı Batman için son bir karşılaşma hazırlar, böylece ikilinin yıllar süren mücadelesi en sonunda nihayete ericektir.

Son bölüm artık tamamen kızışmış olan soğuk savaşı konu alır , herkezin korkusu olan nükleer savaş başlamıştır , bütün şehirlerde bir kaos ortamı doğar, otorite boşluğundan Gotham şehride nasibini alır fakat kara şövalyenin buna göz yumması mümkün değildir , bu ortamda karizması  ile kendisine batman'in çocukları adını veren küçük grubu kontrolü altına alır daha sonra hapishaneden kurtulan tüm suçlularıda kontrol altına alıp şehirdeki kaos ortamını sona erdirir böylece nükler savaş boyunca en güvenilir şehir Gotham olur. Otorite tekrar sağlandığında Gothamda yapılanlar hoş görülmez ve Batman'i yakalaması için Superman Gotham şehrine gönderilir .
Kara Şövalye son savaşına hazırdır , bu sefer karşısında şu ana kadar karşılaştığı herkezden çok daha güçlü olan evrendeki tek süper adam vardır. Batman herşeyi planlamıştır ve comic dünyasıda hâla en iyi an kabul edilen Batman ve Superman karşılaşması başlar.
Her karesi heyecan fırtınası olan müthiş mücadele Batman'in Superman'i devirmesiyle son bulur ama bu savaşa kara şövalyenin kalbide dayanmaz ve  karaşövalye efsanesi  sona erer (mi? acaba).

Son olarak değerlendirmemi yazıyorum ilk bölüm mükemmel bir heyecan fırtınası olduğu için anında okuyucuyu kendine bağlıyor , her bölüm aslında farklı bir mücadeleyi anlatıyor ilki dedektiflik , sonraki güç karşılaşması bu hikaye için yaratılan Mutan Lideri tamda Killer Crock , Clayface profiline uyuyor ve dövüş kısımı gerçektende güzel geçiyor üçüncü bölüm  deliliğe karşı mücadele ve malesef zayıf gördüğüm tek  bölüm zaten asla iyi bir Joker hikayesi olarak geçmez sonuncu bölümse tekrar çıtayı yükseltir , bu sefer süpergüçlere karşı mücadele işlenir. Sonuçta girdiği birçok en iyi listesinin hakkını veriyor ve efsane olarak anılmayı kesinlikle hak eden bir öykü .




18 Ağustos 2012 Cumartesi

Yüzbaşı Tommiks - Apaçi Diablito


İlk yazımda ilk okuduğum çizgiromanlardan biri olan Apaçi Diablito ile başlamak istiyorum . Okumayı söktükten sonra o zamanlar tek okuduğum şey okulun dağıttığı Top Ali kitaplarıydı ( Cin Ali jenerasyonunu kaçırmıştım yada bizim okulda dağıtılmadı :) ) okumayı seviyordum sanırım okuma alışkanlığı insan okumayı söktüğü anda belirleniyor eğer söktükten sonra okumayı seversen devam edersin eğer sevmezsen daha sonra kazanamazsın , sürekli anı kısa romanları okumak bir müddet sonra sıkmaya başlayınca gazetelerin verdiği ek hikaye kitaplarına adım attım . Okuduğum ilk çizgiroman Selma Lagerlöf'ün Nobel ödüllü romanından uyarlanan Uçan Kaz'dı çok daha sonra romanınıda okumuştum ve harika bir öykü olduğunu belirtmeliyim. Uçan Kaz'ın renkli dünyası o kadar çok hoşuma gitmişti ki çizgiroman dünyasına ve anlatım gücüne hayran kalmıştım(tabi ki  o zamanlar böyle düşünmüyordum çocuk gözüyle belirtirsem hikaye hoşuma gitmişti :) ). Fakat bir sorun vardı elimde sadece 4 tane sayısı vardı ve dönüp dolanıp onları okuyordum artık babam da bıkıp hep aynı kitapları okumaktan bıkmadın mı bak orada başka çizgiromanlarda deyip milliyet eki serisi olan Tommiksleri gösterdi , onlar renksiz ondan okuyamıyorsun değil mi demişti. Aslında söylediği doğruydu renksiz olduğu için hiç ilgilenmemiştim fakat birgün ön yargımı kırıp bir tane sayısını elime aldım işte o andan sonra bir daha çizgiromanı elimden bırakamadım.

Nasıl bir şekilde etkilendiğimi tarif edemem ,heyecan aksiyon beni normal dünyadan alıp götürmüştü , fumettilerin sevdiğim tarafı budur ortasından bir yerden başlasanda konuyu takip edebiliyorsun aksiyon seni eline aldıktan sonra öncesini sorgulamıyorsun işte Apaçi Diablito da böyle bir hikayedir ne Tommiks'i ne Konyakçıyı nede Doktoru tanımadan rancerlerin ne olduğunu bilmeden hikayeye daldım. Çok daha sonralar Yüzbaşı Tommiks'in orjinalinde Captain Miki olduğunu ve hikaye Amerikada geçmesine rağmen İtalyanlar tarafından yazıldığını öğrendim belkide ileri yaşlarda bunları bilerek ele alsaydım bu nasıl bir garabet deyip hiç elime almazdım iyiki bilmiyormuşum :).
Şimdi esas kısıma hikayeye geçelim.

Apaçi Diablito hikayesi kaç sayfa tutuyor bilmiyorum ama benim okuduğum Milliyet eklerinde 2.5 sayı sürüyordu yani Fumetti standartlarında uzun sayılır bu muhteşem öykü Yüzbaşı Tom'un Konyakçı ile birlikte Suzi'nin kanaryaları için ot toplamaya çıkmasıyla başlar , yolda yerliler tarafından soyulmuş bir göçebe ailesi ie karşılaşırlar , suçluların civardaki en yakın apaçi köyü olan beyazlarla dost Parlak Ok kabilesinden olma olasılığı yüksektir ve Tom ve Konyakçı köye gelir gelmez suçluyu bulurlar , suçunu inkâr eden Uzun El, Tom'u duelloya davet eder . Duelloyu tabiki kahramanımız kazanır ve utanç içindeki Uzun El muhteşem yeminini eder "Parlak Ok kabilesinde yaşayan Uzun El öldü bundan sonra adım Diablito civardaki bütün beyazları kovucağıma yemin ediyorum ." ve böylece hikaye gerçektende başlamış olur Diablito civardaki yurtsuz yerlileri toplayıp beyazlara savaş başlatır fakat hikayenin tek kötü adamı Diablito değildir ,Yüzbaşıyı öldürmek için Diablito'nun düzenlediği suikast başarısızlığa uğrar ama Albay Brawn ağır bir şekilde yaralanır yerine atanan Albay Macperson ise en az Diablito kadar delidir ve bütün yerlilere savaş açmayı planlıyordur.

Hikayenin genel hatları bu şekildedir , özellikle albay Macperson'un gelişiyle hikayenin farklı bir boyut kazanması bunu diğer Tommiks hikayelerinden ayırır , yerlilerin beyazları topraklarından atmak istemesi , beyazların yerlilere beslediği önyargılar güzel işleniyor ayrıca Yüzbaşı Tommiks'e bu hikaye sayesinde hayran oluyorsunuz Doktor ve Konyakçıyı koca bir kabileden kurtarışı , bir avuç kişiyle Kulver Kalesini Diablito ve adamlarına karşı savunuşu , gerektiğinde Alby Macperson'a kafa tutuşu ve iki aileyi kurtarmak için çıktığı ölüm görevi.

Son görüşüm Apaçi Diablito Western türündeki Fumettiler içinde çok iyi ve kaliteli bir hikaye hiç karakteri tanımadan bile hikayeye girmenizi sağlıyor bu yüzden herkez için iyi bir başlangıç olabilir.

Cofuman

Özellikle çizgiroman üzerine açılan blogların çoğaldığını görünce , bende çizgiromanlar hakkında bildiklerimi pylaşacağım bir blog açmaya karar verdim . Cofuman'ı ise Comic (Amerikan tarzı ÇR) , Fumetti (İtalyan tarzı ÇR) ve Manga (Japon tarzı çizgiroman ) kelimelerinden türettim , yapmak istediğim bu üç türdeki okuduğum çizgiromanların üstünden geçmek , tanıtmak ve ilgi çekici bilgiler vermek , elbetteki bu konularda uzman olduğumu iddia etmiyorum amacım ülkemizde  çizgiroman sevgisine kendimce katkıda bulunmak .